Eylül Aşkın’ın hazırlayıp sunduğu “Eylül Aşkın İle” programının 106. bölümünde Berlin Charlottenburg’da gerçekleşen özel söyleşide, hem doktor hem müzisyen kimliğiyle dikkat çeken İlker Aydın, çocukluk yıllarından başlayıp bugüne uzanan hikâyesini samimiyetle anlattı.
Almanya’da Türk bir ailenin çocuğu olarak büyümesinin kendisine çok yönlü bir kültürel dünyayı doğal şekilde sunduğunu söyleyen Aydın, ilk dili Almanca olsa da evde Türk kimliğinin ve sıcak aile bağlarının güçlü şekilde hissedildiğini, bu nedenle hem Alman toplumu içerisinde hiçbir yabancılık çekmediğini hem de Türkiye ile olan bağının hiçbir zaman kopmadığını ifade etti. Ona göre Almanya’da büyümek, sadece iki kültür arasında kalmak değil, tam tersine iki kültürü aynı anda sahiplenebilmek ve bu ikili zenginlikten bir kimlik inşa edebilmek anlamına geliyordu.
Müzikle tanışması ise ilkokul yıllarında aldığı piyano dersleriyle başladı; ancak onu derinden etkileyen ve hayatının yönünü değiştiren an, televizyonda gördüğü rock gruplarının enerjisiyle tanışması oldu. Henüz 17 yaşındayken ilk elektro gitarını alması ve aynı yaşta kurduğu grupla sahneye çıkıp kendi şarkılarını yazmaya başlaması, müziğin onun için ya bir hayal ya da bir zorunluluk değil, adeta içsel bir dürtü olduğunu gösteriyordu. Buna rağmen profesyonel bir müzik kariyeri yerine tıp eğitimine yönelme kararı, hem gerçekçi hem de çok bilinçli bir tercihti. Müzikte erken yaşta yoğun bir eğitimin önemine inanan Aydın, kendisini bu yola yeterince hazırlıksız gördüğünü, ancak müziği hiçbir zaman bırakmadığını, aksine hayatı boyunca ruhunu dengeleyen en güçlü ifade alanının müzik olduğunu vurguladı. Tıp fakültesi yıllarında bile gitarı hep yanındaydı; notların, sınavların ve nöbetlerin arasında bile bir melodi bulmak onun için nefes almak gibiydi.
2007 yılı ise müzikal yolculuğunda ayrı bir sayfa açtı. Türkiye’de rock müziğin yükselişte olduğu dönemin etkisiyle kardeşiyle birlikte Türkçe şarkılar üretmeye başlayan Aydın, Berlin’de bir plak şirketiyle anlaşarak ION isimli projeyi hayata geçirdi. Bu proje kapsamında 12 şarkılık bir albüm yayımlandı ve dönem şartlarına göre oldukça profesyonel bir üretim süreci gerçekleştirildi. O dönem Türkiye’de Mor ve Ötesi gibi grupların uluslararası başarısı, Türk rockının güçlü bir dönemden geçmesi, onlara hem cesaret hem de ilham verdi. ION kısa süreli bir proje olsa da Aydın için hem Türkçe şarkı yazımının kapılarını açan hem de müziğin insanlar üzerinde bıraktığı etkileri daha derinden anlamasını sağlayan bir deneyim oldu. Aynı dönemde tıp kariyerinin etkisiyle büyük konser turlarında tur doktoru olarak görev alması, müzik endüstrisinin sahne arkasındaki dinamizmi birebir gözlemlemesini sağladı; büyük sahnelerin ışıltısı kadar, perde arkasındaki disiplin ve emek de onun ufkunu açtı.

Bugün İlker Aydın, üç dilde Türkçe, İngilizce ve Almanca eser üretebilen çok yönlü bir müzisyen olarak öne çıkıyor. Şarkının hangi dilde yazılacağına melodinin taşıdığı duygu ve hikâyenin yön verdiğini belirten sanatçı, bazen bir cümlenin ritmi onu Almanca bir şarkıya sürüklerken, bazen tek bir melodinin hüzünlü tonu Türkçe bir sözü kendiliğinden çağırdığını anlatıyor. Yeni albümünde yer alan “Belki” adlı Türkçe parça ise hem kendi duygusal yolculuğunun hem de albümün ruhunun en güçlü yansımalarından biri olarak görülüyor. İlhamın bazen yürürken, bazen bir sohbet sırasında, bazen de hiç beklemediği bir anda geldiğini söyleyen Aydın, aklına gelen melodileri anında kaydedip daha sonra armonik, ritmik ve yapısal bir çalışmayla geliştirdiğini, asıl yaratıcı emeğin o küçük kıvılcımı olgun bir şarkıya dönüştürme sürecinde ortaya çıktığını dile getiriyor.
Berlin’in çok kültürlü, sanatla iç içe geçmiş atmosferi ise İlker Aydın’ın hem kişisel hem de müzikal kimliğinde belirleyici bir rol oynuyor. Bu şehirde farklı dillerde müzik dinlemeye açık geniş bir kitlenin bulunması, sanatçıların özgürce kendilerini ifade edebilmesini sağlıyor. Aydın, Berlin’in bu sınırsız ruhunun kendi müziğine de yansıdığını, insanların samimi, doğrudan ve önyargısız yaklaşımının onu üretim konusunda motive ettiğini, sahnedeki kitle sayısının değil, kurulan bağın gücünün kendisi için en değerli unsur olduğunu söylüyor. Eylül Aşkın ile gerçekleştirdiği bu derinlikli söyleşi, Aydın’ın doktorluk ve müzisyenlik arasında kurduğu dengeli hayatı, üretme tutkusunu, kültürel çeşitliliğin ona kazandırdığı bakış açısını ve müziğin onun için vazgeçilmez bir ifade alanı olduğunu güçlü bir şekilde ortaya koyuyor.




















































